Yazılarını çeşitli dergilerde bazen gazetelerde ve tabi düzenli olarak SiyahKahve'de keyifle takip ettiğimiz Hakan Bıçakçı dördüncü romanı Apartman Boşluğu ile karşımızda. Daha önceki romanlarında gerçeküstü psikolojik gerilim öğelerine bol bol yer veren Bıçakçı'nın son olarak 2005 yılında Bir Yaz Gecesi Kabusu isimli öykü kitabı yayımlandı. Oğlak Yayınları tarafından basılan Apartman Boşluğu 16 Ocak'ta kitapçılarda olacak. Aşağıda ise sevgili yazarımızın son kitabından bir bukle sunuyoruz; gözünüzü kırpmadan okuyun diye.
"Caddedeki son kitapçıdan çıktığımda yağmur devam ediyordu. Hava bulutlar yüzünden erkenden kararmıştı. İstiklâl Caddesi'nin nemli ve şuursuz kalabalığının arasında meydana kadar sürüklendim. Her tarafta yağmur suyuyla beslenen asfaltta yetişen şemsiye satıcıları bitmişti. Sattıkları şemsiyelerden birinin altında "Şemşiye" diye bağıran daha sattığı şeyin adını bile söyleyebilmekten aciz karanlık suratlı boş bakışlı adamlar...
Promosyon McDonald's şemsiyesinin altındaki simitçiyle tezgâhının üzerinde piknik tüpüyle çalışan lamba yanan kestanecinin arasından geçerek meydandaki trafik ışıklarına doğru yürüdüm. Sol taraftaki gazete bayisi çıplak ampulün altında parlayan dergi ve gazeteleri şeffaf bir muşambayla örtmüştü. Örtünün üzerinde biriken iri su damlacıkları dergi kapaklarındaki güzelleri yamultmuş gazete haberlerindeki yazıları çarpıtmıştı. Işıklarda durdum. Karşıdan karşıya geçmek için bekliyordum. Otomobiller taksiler otobüsler dolmuşlar salakça bir telaşla önümden geçip gidiyordu. Sanki aynı araçlar delirmiş şoförleriyle aynı meydanda dönüp duruyorlardı. Yanımda bekleyen sert hatlı deri ceketli Fenerbahçe bereli adam hafifçe öne eğilerek ikimizin arasına tükürdü. Yağmur sularına karışarak kıvrılan köpüklü tükürüğü gözlerimi ayırmadan izledim. Sağ yumruğumu sıktım. Sol elimle sağ yumruğumu kavrayıp bütün gücümle dirseğimi suratının tam ortasına indirmek istedim. Sonra yerde kendi tükürüğünün içinde tekmelemek" Burnundan ve ağzından oluk oluk boşalan koyu kırmızı kanı tükürüğünün köpüklerine karıştırmak" Yok olana kadar ayağımın altında ezmek" Bu isteği bastırmak ve tükürüğün iğrenç görüntüsünden kurtulmak için gözlerimi sıktım.
Gözlerimi kapayınca trafik ışığından körler için olan anonsun yükseldiğini fark ettim: "Lütfen bekleyiniz. Lütfen bekleyiniz. Lütfen bekleyiniz..." Vurgusuz kaba bir erkek sesi... "Bekliyoruz işte kör müsün?" Ceren yanımda olsaydı çok kızardı bu espriye. Bir yandan da tatlı tatlı gülerdi ama" Gözlerimi açmadım. Bir an için kör olduğumu hayal ettim. Karanlıkla birlikte içime garip bir korku çöktü. Sesi aniden yükselen ve belirginleşen anonsu dinleyerek gözümü hiç açmadan karşıya geçmeye karar verdim. Bu kararla birlikte içimdeki korku bir anda büyüdü. Taksim Meydanı'nın uğultusu devleşerek tuhaflaştı. Sesler birbirinden ayrışarak her biri bağımsızlığını ilan etmeye başladı. Otomobil sesleri insan sesleri rüzgâr sesi yağmur sesi şemsiye satıcılarının sesi adım sesleri... Daha durduğum yerde müthiş bir korkuya kapılmıştım. Fakat gözlerimi açmayacaktım karşıya geçene kadar. Kararımı vermiştim bir kere. Yanımdaki hayvanın suratını dağıtamamıştım belki ama bunu yapabilirdim. "Bu kadar basit bir kararın bile arkasında duramayacaksam ezilip öleyim zaten." Kendime olan saygımı kaybetmemek adına açılmayacaktı o gözler. Trafik lambası yanı başımda sayıklamaya devam ediyordu: "Lütfen bekleyiniz. Lütfen bekleyiniz. Lütfen bekleyiniz." Ve birden bu cümle yerini "Şimdi geçebilirsiniz"e bıraktı.