Her sosyal yapının kendine göre değişmez husûsiyetleri ve bir şahsiyeti vardır. Esâsen millet ve milliyet tefrikini yapan da bünyenin bu kendine has şekillenişidir. Şu halde târihin ve içtimâî gelişmelerin talep ve îcap ettirdiği bu farklı bünyeleri besleyecek gıdânın da her millete kendi ihtiyâcına uygun olması gerekmektedir. Bin yıllık müslüman Türk câmiasında ise kütlenin alâka ve heyecanının başbaşa ve elele verdiği nokta dâima din olmuştur. Ama târihin şehâdetine kulak verince görülür ki vicdanlar dünyası gerçek îmânı temsil eden merkezlerden mahrum olduğu zamanlar meydan ve imkân dâima cehâlet ve tassuba kalmıştır. Bugün de cemiyet planında ahlâk ve akîde bozukluğu gibi menfî akislerin alıp yürümesini o bin yıllık kuvvet ve istinat payandasının kitlelerin arkasından çekilmesinde aramak lâzım olsa gerektir.