Yaşamla ilgili bütün isteklerimizin yok olduğunu sandığımız yerde yine de Gül de isteriz ekmek de. Çünkü yaşam bir süreçtir sürmektedir...
Dinçer Sezgin; Tek Kurşun adlı yapıtındaki öykülerinde bunun en çarpıcı örneklerini sunuyor okuruna...
Yaşam doğumla ölüm arasına sınırlanmış bir zaman dilimi değildir.
İş çıkışı eve gidiş yolundaki o bildik sinemasal görüntülerin ustaca yansıtıldığı; sevgiyi aşkı hüznü acıyı içinde barındıran geçip gidişleri kim yaşamamıştır ki! Ve tüm bir yaşam sürecinin hesabının verildiği hesabının sorulduğu o şehirlerarası yolculuklar! İstasyonlar. Mola yerleri...
Ya yüreğimizin duvarına astıklarımız:
Her şey gözümün önünde oldu. Mehmet evin kapısını açıp dışarı çıktı. Teslim olmak için çıkmıştı biliyorum. Bir iki saniye daha ateş açmasalardı teslim olmak için kollarını kaldırmış olacaktı. Ama çıkar çıkmaz yaylım ateşi başladı. Yüzlerce binlerce kurşun dolduruverdi gövdesini olduğu yere düştü. Öylece kaldı. Gördüm. Her şey gözümün önünde oldu. Artık Mehmet yoktu. Gidip o 'yok oluşu' kucaklamak ölümü paylaşmak istedim. Bırakmadılar. Mehmet'in gövdesi kapının önünde yatıp duruyordu. Üzerinde benim armağan ettiğim balıkçı yakalı bordo kazak vardı...