Bir yalnızgezerin belki de en büyük hatası; kendisiyle yollara düşmek için heves eden insanlara açık kapı bırakmasıdır. Bir gün o kapıdan biri illa ki girer. Derken yola çıkılır. Ama anlar gezgin hata yaptığını. İlk virajda ilk durakta hem de daha ilk konuşmada. O vakit ağırlaşır yol. Kısaysa uzar gider. Uzunsa çekilmez olur. İçine toprak doldurulmuş ortasına da bir tohum ekilmiş ökçesi delik eski bir bot gibi hisseder kendini yalnızgezer. Bilir ki o bot giderek ağırlaşacak o tohum yakında filizlenecek minicik kökler salacak sonra o kökler büyüyüp ökçedeki delikten fışkıracak ve toprağa tutunacak. Toprağa tutunmak istemez gezgin. Hiçbir yere yerleşme hayalleri kurmaz. Bir başına yola düşmeye alışkın biri kendini saksıya dönüşmüş bir bot gibi hissetmeye başlayınca ilk fırsatta yan yatar ve döker toprağını. Toprağa sıkıştırılan o tohumdan bir an önce kurtulmaktır derdi. Özgürlüğüne kavuşmak yeniden yürüyebilmek için. Çünkü bir bot yürümeye eğimlidir. Tıpkı bir gezginin yola düşerken yalnız olmaya meyilli olması gibi.