"Anne'den tek bir haber almamıştım. Bunu tuhaf buluyordum. Ve bir gün ansızın babası kapımızda belirdi. Avurtları çökmüş gözlerinde üzüntü ve şaşkınlık; zayıf bedenine bol gelen takım elbisesiyle onu öyle gördüğümde neye uğradığımı şaşırmıştım. Tek başınaydı. Bize olup bitenleri anlatmasının ardından dehşete düşmüştük. İsviçre'ye gitmemiş anne baba ve oğulları Peter'dan oluşan Van Pels ailesi ve dişçi Pfeffer ile birlikte iki yılı aşkın bir süredir Prinsengracht kanalındaki ofisinde gizlenmişlerdi. İhbar edilmişler ve Westerbork kampına ardından da son durakları olan Polonya'ya sevk edilmişlerdi. Kadınlarla erkekler kısa sürede birbirlerinden ayrılmışlardı. Peter van Pels'le birlikte Auschwitz'e sevk edilmiş orada aylarca kalmıştı."
Babası Hollandalı bir Yahudi annesi Fransız bir Katolik olan genç bir kızın şaşırtan ve ürperten öyküsü. Hayatını derinden etkileyen Anne Frank'la olan yakın arkadaşlığı ve savaşa dair anıları.