Mevcut 'ilerleme' 'gelişme' 'uygarlık' felsefe program ve projeleri emperyalist egemenlik ideolojilerinin çekirdeğine içerilmiştir. Doğanın egemenlik altına alınmasının yolunu döşeyen 'Aydınlanma Felsefesi' İster İbrani-Hristiyan egemenlik ilahiyatlarının kurgularını isterse Yunan-Roma-Rönesans veya XVIII. yüzyılın idealist biçimlerini esas alsın bilimin mutlak ilerleyişini belirleyici sayan ve tüm düzeylerde paralel İşleyen çizgisel bir tarihsel 'ilerleme' ilkesine götürür. Bu ideoloji toplumsal hayatın her alanını kuşatan sistem destekli etkinliği ve dayattığı amansız mantığı ile meta değerinin egemenliğine temel hazırlar. Bilim teknoloji ilerleme kavramları ideolojiye dönüştürülür. Bu felsefe doğa toplum bilinç parçalanmasını uç noktalara taşır. Doğaya egemen olma onun tahribini meşrulaştırır. Doğaya bir nesne gibi davranılmasının sonucu artık 'tek benci' bir yozlaşmanın beşeri varlığı ortadan kaldıracak saçmalığına varır. Tüm kopuş vurgularına rağmen kölecilikten beslenen ideoloji felsefe dünya görüşlerinin sürekliliğinin temellendirdiği doğaya egemenlik fikri insanlığın geleceğini yok edecek aşamadadır...
Meta ilişkilerinin top yekün reddi ve yerine kullanım değerlerine dayalı eşitlikçi bir sistemin kurulma koşullarının bulunup bulunmadığı sorusuna verilecek cevap kapitalizme tüm kurum kural ideoloji biçimleriyle mutlak yıkıcılıkta bir saldırının iradi olanaklarının varlığına ilişkin umutla bağlantılıdır. Bu çerçevede eşitsizlikçi toplumsal birikimin olanca gerçekliğiyle en İnce ayrıntılarına kadar çözümlenmesi zorunludur. Tarihsel sürekliliklerin vurgulanması sistemin gücünü değil güçsüzlüğünün köklerini ortaya koyar. Kopuş söylemlerinin aldatıcı İyimserliğinden beslenen dalgalar 'devrimci' bir enerjinin tezahürleri değil yarattıkları yanılsamanın karanlığıyla kısa sürede gelecek umutlarını silen egemenlik ideolojilerinin etkisindeki kabarmalardır.