Reşid Rıza İslam ümmetini vahyi ölçülerle yeniden ihya edecek bir gayretin yanında Batı yayılmacılığına karşı Batı'nın "ilim ve tekniği"ni elde edebilme hedefini de içeren ıslahatçı akımın takipçisi oldu.
Öncülüğünü Afgani ve Abduh'un yaptığı bu akıma göre "İslam Dünyası" ve "Batı" birbirine zıt tarihsel fenomenlerdi. Ancak Batı medeniyetinin sahip olduğu imkanlar kalkınma ve mücadele için elde edilmesi gereken zorunlu araçlar olarak görüldü. Oysa 19. yüzyıl sonunda Batı müslüman düşünürler tarafından ne yeteri kadar tanınabilmiş ve ne de anlamlandırılabilmişti. Islahatçı akım kontrol edemediği yayılmacı bir dünya gücü karşısında siyasi tavır olarak da direniş ile ılımlılık arasında gidip gelen tavır ve tutum denemeleri içinde oldu.
İslam dünyası l. Dünya Savaşı'ndan sonra Batı medeniyetinin gerçek kimliğini tanımaya başladı. Reşid Rıza Batı medeniyetinden yararlanma konusunda yanılgılarını itiraf etti ve "modern ilim ve teknik"ten yararlanma düşüncesinin zaaf ve çelişkilerini göstermeye çalıştı. Rıza son dönemlerinde bencilliğe ve maddi güce dayanan modern medeniyetin ne kadar gayri insani ve ahlaki ölçülerden yoksun olduğunu; Batı yayılmacılığı karşısında ılımlı ve uzlaşmacı mücadele tarzlarından vazgeçilip ciddi bir direniş hattı oluşturulması gerekliliğini işledi.
Bu kitap İslam dünyasında Batı medeniyetinin tanınması sürecinde yaşanan zaaf ve yanlışların hayal kırıklıklarının ve çıkarılan derslerin Reşid Rıza'nın düşünceleri ve mücadelesi özelinde bir değerlendirmesidir.