"Ülkenin Güneydoğusu sürekli kanıyor. Yetmişyıl önce dersim'de altmışbin insan öldü. Onlarca ayaklanma geride onbinlerce ceset bıraktı. 12 Eylül'den itibaren Diyarbakır cezaevinde binlerce insanın insanlığına kıyıldı Kürtler'in ve dolayısıyla Türkiye'nin vicdanı kirletildi muazzam bir yara açıldı Ondokuz yirmi yaşlarındaki gençler kendilerini astı yaktı ve insanlıklarını mazgalların ardında bıraktı.
Acı bu coğrafyanın kaderi midir bilinmez lakin yoksulluk kimliksizlik ve adaletsizlik insanları kendinden koparıyor her acıda olduğu gibi bir inisiyasyon boyutu beliriyor bu belki de hayatı daha yoğun biçimde yaşamaya davet ediyor.
Elinizdeki kitap acıların diyarında münhasıran ülkemizin Güneydoğusu'nda yaşayan Kürtler'in
Türk Modernleşmesiyle hızlanarak ötekileştirilen tarihinin önümüze getirdiği sorunlara "farklı" bir yerden bakmayı amaçlıyor. Kürtler'in Türkiye Cumhuriyeti'nin "kurucu ortağı" olmaları gerektiğinden hareketle kendilerini sonraki yıllarda ötekileştirilen ve giderek yok sayan düşman haline getiren iktidar seçkinlerine yönelik eleştiri ve itirazlarını anlamaya çalışıyor.
Özellikle bir insanlık trajedisi olan Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde yaşananlardan hareketle ilk ana tahliyelerin başladığı 1984'ten itibaren güçlenen PKK ekseninde Kürt sorununun nereye savrulduğunu ve bu muazzam yaranın nasıl kapanabileceğinin Türkiye'nin demokratikleşme süreci içerisinde Kürt Sorunu'nun nasıl çözüme kavuşturulabileceğinin peşinde yürümeyi hedefliyor."