Bir deneme değil bu yazdığım eleştirel bir inceleme de değil. Seninle karşılaştığımız günden bu yana yüreğimden kopanı karşılıklı paylaştığımız heyecanlı bir içtenlikle kâğıda döküyorum. Sana sesleniyorum Fedor. İyi güzel de sana senin hakkında ne öğretebilirim ki? Şunu belki: Bir yazar hiçbir zaman kendine ait değildir: Sen benim damarlarımda dolaşan kanda yaşıyorsun sorduğun sorular sinir hücrelerime işlenmiş. Sen benim için kendinden sonra gelenlere yapıtlarıyla yol gösteren bir usta olmakla kalmadan; bunun hep ötesindeydin; ciğerlerime çektiğim hava oldun. Ben senin yarattığın kişilerden biriyim Fedor. Kitaplarını yutarcasına okuyan o şaşkın çocuklardan biri olmakla başladım işe. Sana on üç-on dört yaşlarında Barcelona'da rastladım ve ilk bakışta tanıdım çünkü doğduğumdan beri senin içinde yaşıyordum ben. Senin adını Fedya ilk romanımın Çağımızın Çocuğu'nun ilk sayfasına yazdım. Beni senden daha iyi kim anlayabilirdi?
Böyle sesleniyor Michel del Castillo ustası Dostoyevski'ye Kardeşim Budala'da. Ve roman eleştirel deneme yaşamöyküsü olmayan ama hepsinden izler taşıyan bu kitabı bitirdiğimizde aralarındaki diyaloğun sona ermediğini 'suçlarından' ve 'cezalarından' birbirlerine sonsuza kadar fısıldayarak söz etmeyi sürdüreceklerini hissediyoruz. Aralarına girmiş biz okurlara da kitabı kapatıp usulca geri çekilmek düşüyor.