"Rumeli Hisar'ında günün ilk ışıkları sisler arasından boğazın akıntılı suyu üzerine ışıdığı saatlerde tek tük insanlar ve yoldan geçen arabalar şehri ağır ağır uyandırıyordu. Ülkede üç yıl önce yapılan 12 Eylül askeri darbesi kentin üstüne yoğun bir sis bulutu gibi çökmüştü. Burak en nihayetinde dağılacak olan sisin beraberinde darbenin etkilerini de götürmesi metaforunu kurgulayıp 'ne güzel olurdu' diye düşünüyordu. Uykusu kaçtığı sabahlarda -ki son zamanlarda bu sıkça oluyordu- sahilde yaptığı yürüyüşlerden sonra Akasya Çay Bahçesi'nin tahta sandalyelerinden birine oturup gazetesini okurdu. Çoğu zaman bütün gününü orada geçirirdi. Son sınıftayken üniversiteye yeni atanan Dekan'ın boş atıp dolu tutturma taktiği ile sözde tespit ettiği kişilerle geçmişe dayanan siyasi bir hesaplaşması vardı ve bu nedenle mezuniyeti bir yıl gecikmişti. Üst sınıftaki solcu öğrenciler Burak'ın üniversiteye girdiği yıl atanan faşist dekanın arabasını okul bahçesinde yakmışlardı. Dekan istifa edip geldiği kent olan Ankara'ya kaçmıştı ve aradan dört yıl geçtikten askeri darbe olduktan sonra aynı üniversiteye yeniden atanmıştı. Ancak şimdi son sınıf öğrencileri Dekan'ın ilk kez okula atandığı yıldan kalan son öğrenciler olmaları sebebiyle kurban onlardı."