Her şey pek çoğumuzun herhangi bir gündü diye tanımlayacağı hani o hep birbirinin takip eden sıradan günlerden birinde başladı. Hiçbirimiz o gün dünyanın önde gelen bilim adamlarının yaşadığı panikten haberdar değildik. Tıpkı Ağrı Dağı'nın eteklerinde sürüsünü otlatan küçük çoban Ali'nin bir başına yaşadığı tehlikeden habersiz olduğumuz gibi.
Üzerinde yaşadığımız ama kaynaklarının umarsızca talan edilmesine göz yumduğumuz gezegeni-mizin varlığının kıymetini önemsemeden iyi insan olmanın ne demek olduğunu unuttuğumuz kötülüklerin yaşanmasına boyun eğdiğimiz anlamsız savaşlarla hayatlarını yitiren açlıktan kırılan insanların olmadığı kendi küçük dünyamızda sözde hayat mücadelemizi vermekle meşguldük.
Banka hesabımızdaki rakamların artmasının bizi üstün insan kıldığına inandığımız bu sanal dünyamızda aslında bizden pek de akıllı olmayan ve yalnızca kendilerini düşünen yöneticileri seçerek onların belirlediği şablonlarda yaşamayı kabul ederek nerelere sürüklendiğimizin farkında bile değildik.
Bu hikâye iki soruya cevap arıyor.
- Zamanından erken yıpranmış artık yorgun düşmüş yaşlı dünyamızın karşı karşıya kaldığı tehlikeyi fark eden bir avuç insanın çabaları kaçınılmaz sonu engelleyebilecek mi?
- Yoksa yeryüzünde yaşayan insanlar yazılmış kaderlerinin sınırına mı geldiler?