İçerisi çok aydınlık değildi.
Masanın olduğu yerde garip bir loş parlak-lığı vardı...
Ali Süavi yavaş adımlarla iki adım attı durdu.
"Gel bakalım efendi. Gel buyur."
Sesi duyduğunda tüylerinin ürperdiğini his-setti.
Karanlığın bile örtemediği bir çift mavi göz-le göz göze geldi.
Ali Süavi iki adım daha attı. Masaya artık yaklaşmıştı.
Daha da yaklaşmasını isteyen sesle bir kez daha sıçradı.
"Hekimliğin de takdire şayan'mış."
"Sağ olunuz Zati âlinize layık olmaya çalışacağım. Emir buyurursanız kanımın son damlasına kadar size hizmet etmek isterim."
"Hâşâ... Bana değil hizmet Vatanadır."
Ali Süavi utanmıştı. Başını öne eğdi...
"Haklısınız efendim. Eğer izin verirseniz konuşmak istiyorum."
"Buyurun hekim bey."
"Benim Urfalı olmamın mutlak ki gönlümde yarattığı bir farklılık vardır... Ama bu Urfa değil de memleketimin bir başka yeri de olsaydı ben yine orada olmayı kendime görev addederdim."
"Ona ne şüphe! Vatan bir bütündür."
Ali Süavi tekrar selam verdikten sonra üç adım geri yürüdü tekrar selam verdi dışarı çıktı.
İçeride güçlendiğini hissetmişti. Birileri bir sihirli değnek vermişti eline sanki! Keyiflenmişti. Başarmıştı.
"Duam kabul oldu."