Yalçın Ergündoğan doğaya saygıyı yaşam hakkını çevre duyarlılığını hayvan haklarını nükleerin bombasına da enerjisine de karşı çıkışı savaş karşıtlığını barışı savunmayı hak mücadelelerini ortaklaştırmayı bütünleştirmeyi yazılarının da yaşamı savunmanın da ana unsuru olarak görüyor. Zaten kitapta da açıkça ve anlaşılır bir dille doğrudan 'yaşam savunuculuğu' yapılıyor. 'Kibirli' 'ben merkezci' ve 'en akıllı' olduğunu iddia eden 'insan türü' sık sık eleştiri konusu ediliyor. Kitabın her sayfasında türcülüğü reddeden bir noktadan aslında baskı ve sömürüye karşı çıkılıyor...
Dil din ırk milliyet ve tür farkı gözetmeksizin bir anadan doğmuşçasına birlikte bir arada yaşamın varlığımızın sürmesi için bir zorunluluk olduğu vurgusunun dışında aslında çok da güzel olduğu savunuluyor...
'Yurdumuz bütün cihandır bizim' yaklaşımı kitapta yer alan tüm yazılarda açıkça hissediliyor.
Su altında kalacak antik kentlerden mavi yüzgeçli orkinoslara nesli tükenmekte olan Kelaynak kuşlarından golf sahası yapılmak istenen ormanlara sokak köpeklerinden nükleer santral yapılmak istenen kentlere siyanürle altın aranmaya kalkışılan yörelere dek 'tüketmek' 'daha fazla tüketmek' 'kâr' 'daha fazla kâr' basıncına ve saldırısına karşı yazar kitapta kaleminin gücü ile sadece yaşamı savunuyor. Bu haliyle kitaba yüksek sesli bir 'savunma' da denebilir...
Zaten yazar kitabın girişinde de belirtiyor: "Doğanın da hayvanların da ne kendilerini savunacak 'avukatları' ne çıkarlarını koruyacak 'sendikaları' ne de 'oy hakları' var. Tam da bu nedenle; tüm canlıların 'yaşam haklarını' savunan onlarla birlikte yaşamı eşit ve adilce paylaşabilmek için 'türcülüğü' reddeden bir noktadan baskı ve sömürüye karşı çıkan duyarlı insanlara çok iş düşüyor... Unutmayalım DÜNYA YALNIZ BİZİM DEĞİL..."