"Köyde pansiyonculuğu başlatan da onlar zaten'" diyerek Arıza'ya yönlendirmişti. Bu yerinde duramayan ağzı iyi laf yapan şakacı uzun boylu yakışıklı delikanlı ona rehberlik edecek; Fethiye'yi Ölüdeniz'i tanıtacaktı.
Gazeteci Kenan yumruğunu elini vurarak; "Ankara bekle beni.Bomba gibi bir yazıyla geliyorum" dedi...
"Lakabının niye Arıza olduğunu anlatmakla başlayabilirsin." "Arıza lakabım değil öz be öz adım benim..."
Rüzgar denizin üstünde şöyle bir gezinip dalgaları coşturduktan sonra kelebekleri incitmeden usulca okşuyor ve vadinin iyice daralan ucuna kadar sokulup çağıl çağıl akan şelalenin sularının altından geçerek kendini yamaçların sert keskin yüzeylerine vuruyordu...
Yüzlerce binlerce Melek bütün vadiyi doldurdu. Hepsinin yüzünde ona aşık olmasına neden olan o güzel gülüş vardı.
Kırmızı sardunyaları sularken yüzünde olan gülüştü bu. Rüzgar nereden bulmuşsa bulmuş kırmızı sardunyaların kekremsi kokusunu da getirmişti. "Gül; ne olur eskisi gibi bir kerecik olsun gül!" diye inledi.
Vadinin yamacında küçücük bir kaya parçasının üstünde kalakalmışlardı. Buraya nasıl geldiklerini bu kaya parçasının üstünde nasıl durabildiklerini anlamış değildi.
Birden yerdeki kanların kırmızı sardunyalara dönüştüğünü gördüm... Bir bir çiçek açıyorlardı. I ler taraf çiçeklerle dolmuştu. Sonra sen belirdin. "Aşk kırmızı sardunyalar ve onların kekremsi kokusudur. Pes etmek yok. Sonuna kadar dayanacağım..." dedin.
Bu güzel mavinin içinde özgürlüğün sonsuzluğun mutluluğun yanında aşk da var. I ler şeyi anlattın ama aşkın Ölüdeniz'de yaşadığını söylemedin bana... Aşkı Ölüdeniz'de gördüm; dokundum ve yaşadım... Bunun için bütün kalbinizle inanın ki Aşk Ölüdeniz' de yaşar...