Doksanlı yaşlarındaki Sirarpi Nine'nin oymalı sandukasının açılmasıyla ömürlük bir gizli aşk zamanı hızla geri sarar.
Kendisi toprağa gömülmüş de sırtı boynu ve ayağı açıkta kalmış yürüyüş halinde bir dev hayvan heykelini andıran o kocaman görüntünün çocuk yüreğine salık verdiği endişeye benzer bir duygu yayılır Erivan'a. İki yanında da tıpkı kendine benzer ikişer yavrulu ejder kayası... Bizi yutacak diye korktuğumuz taş parçası. Vaktiyle ifrit bir ejderha imiş yanındakiler de onun yavruları öyle derdi büyükler. Meğer eski zamanlarda o ejderler Harput'u yutmaya gelmişler de şehirde herkes korkmaya başlamıştı. Efsane buydu ya ete kemiğe bürünmüş ejderhalar gerçekten yutabilir miydi Harput'u? Ya ejderhalar yıllar sonra yeniden ortaya çıkıp Karabağ'ın üstüne çöreklenebilir miydi?
Müjgan Tekin üçüncü romanında üç zamanlı bir öyküyü kaleme alıyor.
Neden sonuç ilişkileri kurularak aklanan katliamlar ayrılıklar ölümler... "Ermenilerin bir kısmı Çarlığın kışkırtmasına uyup silahlanıp çete kurmasalardı tehcir kanunu çıkmayacak onca Ermeni ölmeyecekti" "Türkler zamanında Ermeni'leri Anadolu'dan koparmasaydı Azeriler biz Türk'üz demeseydi Hocalı olayları yaşanmayacaktı." Hep bir kılıf vardı. İnsanlığın kaybedilmesi için hep bir kılıf vardı. Oysa acı aynı acıydı. Ortak acıydı. Tüm bu sonu gelmez olmasaydılar her iki taraftan alıp götürmeye devam ediyor. Müjgan Tekin "Ağıt; Ararat'tan Ağrı'ya Yükselen Çığlık" romanı ile herkesi bir kez daha durup düşünmeye davet ediyor.
1915'te Türkiye'de yaşanan olaylarından sonra bir Ermeni kızı Türkleşmiş 1990'lı yılların başında Karabağ'da yaşanan olaylardan sonra bir Azeri kızı Ermenileşmiş. İnsanın dilini dinini ulusunu seçme şansı yoktur. Bir Ermeni kızı Türk bir ailenin yanında Türkleşebiliyordu. Bir Türk kızı da Ermeni bir ailenin yanında Ermenileşiyordu. Herkes kendine bu soruyu sormalıydı. Nefret ettiğim bir toplumun üyesi olarak doğabilirdim. O zaman düşman şimdi ait olduğum toplum mu olurdu? Sır burada saklıydı.