Semavere od salmışam
İstekana kand salmışam
Yarim gedip tek kalmışam
Ne azizdir yarın canı
Ne şirindi yarın canı
Bir türkünün gücü bu kadar sınırlı uçucu mudur? Artık böyle sevdaların olmadığından söz ederken "bizimki farklı olabilir" der gibi bakmıştı. İçeri Şehir'in küçelerinde dolaşırken ilerilerde bir yerde serpilen suyun sesini akan çeşmenin şırıltısını komşudan istenen ateşle yakılan semaverin fokurtusunu hatta armudi bardaklarda ikram edilen bir yudum çayın ardından damaklarında yavaş yavaş erimeye başlayan kesme şekerin tadını duyar gibi olurlardı. Hayat güzeldi kolaydı birbirine geçen küçelerin sürprizlerle saklı girdi çıktılarıyla kapı pencere eşiklerine sinen sevgilerin bekleten ve bekleme sabrını bahşeden gücüyle kalabalığı eksilmeyen evlerden akşam üzeri sızan yağda kızarmış al buhara eriğinin safran ve sarı kök karışık kokusuyla güzeldi hayat; başıyla sonu belli yine de her dinleyişte yeni duygular ilham eden daralan ruhlara yeni kapılar pencereler açan farklı duygularla kanatlandırıp semalara yükselten bir türkü gibi önlerinde uzanırdı. Bu türküyü dinlerken henüz elektriğin icat edilmediği yıllarda idare lambalarıyla aydınlanan odaların rengini sıcaklığını yaşar gibi olurlardı.