Nükleer santrallerin tehlikeleri konusunda çeşitli hususlar gündeme getiriliyor. Ancak bu santrallerin kapitalizmle teknolojinin ve genel olarak üretici güçlerin gelişimi ile çok yönlü ilişkisi içinde ele alınıp sonuna kadar tutarlı bir eleştirinin yapıldığını ve yine tutarlı bir çözümün önerildiğini ne yazık ki göremiyoruz. Marksist bir perspektifle bakıldığında konunun ele alınışında genel bir ufuk darlığı göze çarpıyor. Kimisi konuyu sıradan bir çevreci duyarlılığı düzeyinde kimisi ucuzluk-pahalılık argümanları çerçevesinde kimisi salt teknik bir sorun olarak ele alıyor. Meselenin politik ve toplumsal yönlerine eğilenler de çoğunlukla ya "ulusal çıkarlar" söyleminin dar bakışına hapsolmakta ya gelişmiş kapitalist ülkelerdeki durumu idealize eden bir yaklaşım sergilemekte veyahut teknolojik gelişmeyi toptan yadsıma noktasına varan şüpheci ve karamsar görüşler ileri sürmekteler.
Oysa nükleer santraller sorunu insanlığın üretici güçlerinin tarihsel gelişmesinin insanlığın bir bütün olarak ihtiyaçlarını gidermeye yeterli bir temel sağlayıp sağlamadığı insanı ve çevreyi tahrip etmeden insan ihtiyaçlarını gidermenin mümkün olup olmadığı ve bu sorunların toplumsal-politik niteliği gibi hususları içeren geniş bir bağlama oturtulmalıdır. Nükleer santrallere karşı olanların önemli bir bölümü konuyu böylesi geniş bir perspektiften ele almamaları nedeniyle zaman zaman nükleer santral taraftarları ile aynı zararlı önyargıları paylaşmakta ve bilinç bulandırıcı olabilmektedirler. Nükleer santrallere doğru ve tutarlı bir bakış açısıyla karşı çıkmanın tek sağlam yolu daha baştan burjuva düzenin önyargı ve varsayımlarından sıyrılmaktan geçiyor.