Emperyalizm kavramı aşağı yukarı yirminci yüzyılın başından bu yana sol hareketin gündeminde belirleyici bir yer tutmuştur ve bu belirleyicilik yersiz değildir. Zira kavram son bir asırdır gezegenimizdeki hayatın temel çizgilerini belirleyen asli olguyu ya da eğilimi ifade etmektedir. Ne var ki solun hemen tamamı için kavram kilit bir önem taşıdığı halde iş kavrama yüklenen içeriğe geldiğinde büyük bir zihin bulanıklığının hakim olduğunu görmemek mümkün değildir. İşte bu çalışmanın temel hedeflerinden birisi bu bulanıklığın giderilmesine katkıda bulunmak ve kavramın işçi sınıfının devrimci mücadelesi ve Marksizm açısından ne ifade etmesi gerektiğini açıklığa kavuşturmaktır.
Lenin emperyalizmi kapitalizm tekeller ve finans kapitalin egemenliğiyle belirlenen yeni be en yüksek aşaması olarak tarif etmişti. Buna rağmen emperyalizm bir sömürgecilik sorununa indirgenmiştir. Kendi ulus-devletini kurmaktan başka amacı olmayan ve kapitalizmin çerçevesinin dışına çıkmak gibi bir hedefi bulunmayan ulusal hareketlere tamamen yanıltıcı bir şekilde anti-emperyalizm payesi verilmiştir. Oysa Marksist perspektiften bakıldığında anti-kapitalist nitelik taşımayan hiçbir hareket ve oluşumun anti-emperyalist olması mümkün değildir. Bu tür hareketler olsa olsa anti-sömürgeci olarak nitelenebilirler anti-emperyalist olarak değil.
Bu çalışma özellikle Kominitern'in devrimci döneminde konuya nasıl yaklaşıldığını ayrıntılı bir şekilde ortaya koyarak genelde ulusal sorunda Marksist tutumun ne olması gerektiğini açıklamakta ve net bir devrimci perspektif çizmektedir.