Bugün siyasetin kimlikler üzerinden tanımlandığı bir dönemde yaşıyoruz. Bu ulusdevletin bize sunduğu vatandaşlık kategorisinin krize girdiği bir dönemi işaret etmekte liberal demokrasilerin kurumları ve siyasal kültürü bu krizi çözmede yetersiz kalmaktadır. Darfur'dan Ruanda'ya Somali'den Bask'a Türkiye'den Korsika'ya kadar geniş bir coğrafyada çıkan etnik ve (etno) dinsel çatışmalar ise bu durumun somut bir örneğidir.
Bu durumdan Türkiye'nin de nasibini yeterince aldığı kamuoyunun her geçen gün daha fazla şahit olduğu bir durumdur. 1980 sonrasında etnik ve dini kimliklerin siyasallaşması Türk siyasal hayatının geleneksel sınırlarını her geçen gün daha fazla zorlamaktadır. Kürt açılımı Alevi çalıştayları AKP ekseninde yürütülen Müslüman muhafazakârlık veya İslamcılık tartışmaları konunun ne kadar ciddi bir şekilde tartışıldığını bize göstermektedir. Etnik ve dini temel üzerinde yapılanan bu grupların ulusötesi yapıları ise bir yandan ulus devletin jeopolitik gücünü arttırırken bir yandan da ulus devletin meşruiyetinin sorgulanmasına ciddi bir şekilde zemin hazırlamaktadır.
Bu çalışma Türkiye'deki etnik ve dini kimliklerin toplumsal hareketlere dönüşmelerini ve devletle ilişkilerini incelemektedir. Bahsi geçen toplumsal hareketlerin ulusötesi yapıları ise çalışmanın bir diğer ana temasını oluşturmaktadır. Kitap Türkiye'deki devlet kimlikler ilişkisini siyasal alanın ve bu grupların dönüşen tarihsel siyasal ve sosyal anatomisini inceleyerek Türkiye'de bugün neler olduğunu bir nebze aydınlatmaya çalışmaktadır.