Arkasına bakmadan 'dönmeyi düşünmeden' şel det şerbeti içen atalarımız; 1915 baharında kanları la bir büyük zaferin öyküsünü yazmışlardır. Bu öykü; Birinci Dünya Savaşında 'Çanakkale Cephesi' diye tarihe geçmiştir. Tarihte başka bir örneği görülmeyen bir dramın ve zaferin öyküsüdür.
1914-18 kuşağı Türk tarihinin kayıp kuşağıdır. Biz bu kuşağı ancak 'seferberlik türküleri' ile hatırlıyoruz. Bu kuşak dünyanın ateşe düştüğü bir zamanda ateşin yıllarca sürdüğü bir dönemde yaşandı inanması güç hissedilmesi imkânsız zorluklara rağmen üstün bir gayret gösterip kendilerini feda ederek şimdi yaşadığımız yerleri bu vatanı bu coğrafyayı kanları ile korudular. Bu kuşağın birçoğu Balkan Savaşı'ndan Kurtuluş Savaşı'na tam 10 yıl savaşın içinde kaldı. Kimi şehit oldu kimi yaralandı kimi sakat kaldı kimi esir düştü kimi de kayboldu.
'Şu Boğaz Harbi' isimli bu kitap; atalarımızın Çanakkale'de yazdığı bir destanın öyküsünü anlatır. Yaşadığımız bu toprakların atalarımızın canlarını feda ederek 'şehit kanlan' ile yoğrularak bize emanet ettiği bir 'vatan toprağı' olduğunu hatırlatır. Bu millet; dün Malazgirt'te Selçuklu Türk'ü Tuna boylarının efsane akıncısı Mohaç'ın keskin kılıcıydı. Çanakkale'de; 276 kg'lık mermisini sırtında taşıyan Çanakkale destanının Seyid Onbaşı oldu.
Çanakkale destanı Millet olarak Anadolu toprağında nasıl tutunabileceğimizi anlatan en iyi destandır. Genç neslimize bu destanı defalarca anlatmalıyız.