Günlük hayat dediğimiz muammanın yan yana diziliveren kesitlerden ve üst üste binen tesadüflerden oluştuğunu hepimiz biliriz. Erhan Memiş Bir Ev Bir Dağ Bir Şehir'de bu gerçeği kendine özgü sevecen ve sarsıcı bir dil geliştirerek bize anlatırken günlük hayatın bulanıklığından bambaşka bir edebiyat kotarıyor. Boşlukta salındığını sandığımız karakterlerin kendi dünyalarını nasıl doldurduklarını belki de asıl taşralıların biz okurlar olduğunu duyumsatıyor.
Genç yaşta evlendiğimde daha genç yaşımın ortasında everdiler beni İyi de yaptılar aslında genç yaşımın ortasında bir karım oldu Karımın huyları da genç yaşımın ortası gibiydi zaten çok mutluydu karım genç yaşıma rağmen Genç yaşımda karımla birlikte evi doldurduğumda hayvanlarla çok sevindi genç yaşım Kuşlarımız sonra mercan balıklarımız köpeğimiz tavşanlarımız genç yaşımın ortasında bir maymunumuz vardı Vardı her şeyimiz genç yaşımın ortasında Kuşlarımız evin her tarafında uçarak genç yaşım gibi uçuyorlardı Kuşlarımızla karım arasında genç yaşıma rağmen
Erhan Memiş deneysel Türk edebiyatının en dikkat çekici kalemlerinden olmaya aday. Edmund White'ın dediği gibi samimiyet ve gerçekçilik avangart edebiyatın tarifi ise Memiş şüphesiz yeni neslin en parlak avangart yazarlarından biri.
Elimdeki elmaydı küçük taşlara bakarken yediğim küçük bir çocukluğumdu elimdeki taşlar Annemin ağladığını küçük bir çocuk gibi gördüm elimdeki taşları düşürdüm küçük bir çocuk gibi ağladığını gördüğünde annemin elimdeki taşları attım kertenkelelere Zaten küçük bir çocuktum