Elinizdeki eser yaşadığımız toprakların kutsal bildiği ama gereğince tanımadığı bir ölümsüz önderin savunması olduğu gibi gerçek Ehlisünnet'in yani 'İmamı Âzam Ehlisünneti'nin de savunmasıdır.
Bu eser sinema ve tiyatro dünyamızın öncülerini hatta bütün sanatçılarımızı heyecan ve harekete sevk etmelidir. Etmiyorsa kubbemiz de biz de sağırız demektir. Gönlüm de aklım da kitabın yayını ardından sinema ve tiyatro üstatlarımızın işe el koyacaklarını İmamı Âzam'ı kısa zamanda sahneye ve perdeye taşıyacaklarını umuyor ve bekliyor.
İmamı Âzam'ın siyasal mücadeleler tarihi içindeki yeri fıkıh tarihindeki yerinden çok daha büyüktür. Çünkü bu yer İmamı Âzam'ın kanıyla yazdığı eserin yükseldiği yerdir. Arabizmin ilahlaştırılmış imparatorluğu olan Emevî Halifeliği İmamı Âzam'ı kan ve şiddet berzahlarının girdabında kırbaçlar altında 'fıkhî görüşleri' yüzünden inletmemiştir. Ve Arapçı Abbasî Hilafeti onu fıkıh veya kelamdaki görüşleri yüzünden şehit etmemiştir. İşkencelerin de idamın da esas sebebi İmamı Âzam'ın sarıklı despotizme isyan eden siyasal kişiliğidir.
Günümüzün siyaset ve saltanat dinciliği işte bu gerçek sebebe asla girmemekte İmamı Âzam'ın siyasal kişiliğinden tek kelimeyle söz etmemektedir. Varsa yoksa 'fıkıh mollası' İmamı Âzam... Peki başını bir ideal uğruna veren İmamı Âzam ne olacak?! Uğruna baş verilen o idealler ne olacak?! Bir tarihî şahsiyetin kanıyla yazdığı destan onun mürekkeple yazdığı kitapların altında ve gölgesinde bırakılabilir mi? 'Bırakılabilir' diyenlere 'namuslu adam' gözüyle bakılabilir mi?
O halde İmamı Âzam bahsi açıldığında ele alınması gereken ilk alan bu 'kanla yazılan alan'dır. Bu bilindiği içindir ki İmamı Âzam'ı sömürenler onun siyasal mücadelesine bu alandaki öncülüğüne eşsizliğine hiç temas etmezler; onu fıkıh tarihinin kalıpları içine sıkıştırarak esas büyüklüğünü gözden kaçırırlar.
'İmamı Âzam Savunması' işte o esas büyüklüğü tüm yönleriyle ortaya çıkarmaktadır.