Her laik Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının bir gizli dini vardır: "Sünni-Hanefi" İslam.
Bu olgunun işaret ettiği gerçek yönünü çağdaşlığa dönen ve bir "İslami Protestanlık" yaratma niyetinde olan Cumhuriyet'in bu öngörüsünde yatmakta olsa gerekir. Ancak tarih buna izin vermemiştir. Zira demokrasiyi ve özgürlükleri kazanma yolunda çabalayan toplumlarda bu arayış toplumların kendi iç dinamikleri üzerinden yürümediği takdirde mümkün değildir. İşte bu nedenledir ki devlet yükselen demokrasi talebi karşısında kendi öz ideolojik kimliğine dönmüş 12 Eylül rejimi döneminde okullarda din derslerini mecburi hale getirmiş işi Alevi köylerine hiç kimsenin gitmediği camiler yaptırmak noktasına kadar götürmüştür. Yine de bu topraklar üzerinde Aleviler İslamın kendi inançlarına ve ibadet şekillerine tabi olmayanı ötekileştiren ve yüzyıllarca süren yok etme ya da en azından asimile etmeye yönelik politikaları karşısında kendilerini korumaya ve yok olmaktan kurtarmaya çalışmışlardır. Onlar Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin laik olmadığını gizli bir din taşıdığını bilirler ama Cumhuriyeti desteklemeye de devam ederler. Çünkü Cumhuriyet en azından onlara kendi kimliklerini gizleme imkanı tanımıştır. İşte salt bu nedenle de olsa kendilerine kimlik sorulmadığı için "süzme" bir devlet partisi olduğunu biliyor olmalarına rağmen bugüne dek sürekli Cumhuriyet Halk Partisi'ne oy vere gelmişlerdir.
Ne var ki artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Küresel kapitalizm koşullarında dünyaya hükmeden oligarşik akıl adaletsizlikleri daha da yaygınlaştırmak ve derinleştirmek için dünya soluna karşı El-kaide'yi yarattığı gibi ülkemizde de demokrasi güçlerine karşı bir İslami iktidarı destekliyor. Filistin halkının kurtuluş mücadelesi karşısında İsrail'in Hamas'ı kurup da yaşattığı gibi...
Yüzyıllar boyunca tarifsiz acılardan ateşlerden yangınlardan geçmiş bütün hayatları bir "bedel ödemeler tarihi"'ne dönüşmüş Aleviler artık susmanın ve kimlik gizlemenin bir işe yaramadığını tecrübeyle biliyorlar. Ve onlar bu ülkedeki demokrasi güçlerinin en önemli bir parçası olarak kendi özgürlük talepleriyle ve artık kimliklerini açığa vurarak tarih sahnesine yürüyorlar. Bu ülkenin ve çocuklarının geleceğini ideolojik bir kuşatmanın kıskacından kurtarmak için mecburi din derslerine karşı çıkarak; bir gönül bağıyla bağlandıkları tanrıyla üç vakte beş vakte bakmaksızın sürekli bir iç sohbete dönüştürdükleri inançlarının gereğini özgürce yaşayabilmek için Cem evlerine statü kazandırmaya çalışarak büyük insanlık trajedilerinin yaşandığı yangın yerlerini bir yüzleşme simgesi olarak algılayıp demokrasinin yolunu açma çabasıyla özgürlük taleplerini yükselterek tarihteki yerlerini almaya çalışıyorlar. Bütün bunları anlamak gerekir. Zira bu gün Alevilerin Türkiye'nin gündeminin en ön sıralarına koydukları tartışma konusu şudur:
"Müslüman Mahalsinde Alevi Olmak" Peki! Şimdi bu ne anlama geliyor?