2. Dünya Şavaşı'ndan sonra ortaya çıkan ulusal ve uluslar arası dinamiklerin zorlamasıyla çok partili rejime geçen Türkiye'de demokratik hayatın sancılı olacağını az çok herkes tahmin edebiliyordu. Fakat on yıllık periyotlarla tekrarlanan askeri müdahalelerle demokratik sürecin kesintiye uğratılacağını elbette ki kimsenin tahmin etmesi mümkün değildi. 14 Mayıs 1950 genel seçimlerinde Demokrat Parti'nin sandıkta elde ettiği büyük başarı iktidarın ilk kez barışçı biçimde ve halkın istekleri doğrultusunda el değiştirmesini sağlamış iktidardaki siyasi kadrolar bu sonucu demokratik bir olgunlukla karşılayıp iktidarı yeni kadrolara devretmişlerdi. Ne var ki demokratik kültürü yeteri kadar içlerine sindirememiş kadroların meşru muhalefete alışmaları sandıkta her defasında başarısızlığa uğrayanların bu sonucu içlerine sindirmeleri ve yeni rejime alışmaları kolay olmuyordu. (önsöz'den)