"Post"lu tamlamalar 1980'li yıllarda dünyanın entelektüel gündemine büyük bir ağırlıkla girdiler; bu kavramlar üzerine oturan tartışmalar olağanüstü popülarite kazandı. Postmodernizmin özellikle yerleşik ve egemen bilim anlayışını sorgulaması hatta daha da ileri giderek doğruluk temsili iddiasında bulunacak bir bilim anlayışının olanaksızlığını öne sürmesi şiddetli tepki ve karşı çıkışlara neden oldu. İnsanı toplumu ve toplumun tarihini teleolojik bir çerçevede açıklamaya yönelen ve böyle bir açıklamanın mümkün olduğunu varsayan bakışların postmodern kritiğe karşı çıkmaları doğaldı. Bunun dışında genel olarak sol ve özellikle Marksist düşün dünyasında tepkiyle karşılanan postmodernizme sağ olarak nitelenebilecek düşün dünyasında aynı şiddet ve yoğunlukta bir karşı çıkış gözlenmemiştir. Postmodern söylem içinde yeni liberal ya da yeni sağ tezlerle örtüşen geniş bir alanın belirmiş olması sözü edilen göreli yumuşak tepkilere yol açmıştır. Ayrıca liberal ya da sağ söylem kendisine karşı yüz elli yıldır epistemolojik bir üstünlük kazanmış Marksist söyleme yönelik eleştirilerden hoşnut kalmış da görünmektedir.
Bu kitap "postmodern eleştirinin" önemli ciddiye alınması gereken ve haklılık payı yüksek bir kritiği dile getirdiği kabulüne dayanmakla birlikte bu söylemin en belirgin en önemli yanlarını sorguluyor bu kuramın yapılabilirliğini tartışıyor.
Bu kitabın bir diğer önemli tezi de yaşadığımız hızlı ve köklü değişimlere karşı karşıya kalınan krizlere özellikle temsili demokrasinin krizine çok önemsenmesi gereken açılım ve eleştiriler getiren Derrida Foucault ve Baudrillard gibi düşünürlerin postmodernizmin içinde yaşanılan dönemi kavramak açısından çok önemli katkılarda bulunduğunu savunmasıdır.