Muhtemelen eğitimli anne kibarca odama girer selam verir gülümser. Şikâyetlerini sorarım başlar: "Öksürüyoruuzzz burnumuz akıyor galiba ateşimiz de var bir kere de kustuk..." "Kustuk"? "Hep beraber mi?" "Çocuk kusunca dayanamadık doktor hanım o öğürdü bir köşede halıyı kirletti benim de canım çekti ben de koltuğun üstünü doldurdum" mu? Böyle bir şey mi? Dünyanın en kutsal en zorlu mesleği herhâlde hekimlik... Sorumluluk büyük o "cihanda eşi benzeri olmayan devletin" yani sağlığın sorumluluğu. Baştan ayağa ciddiyet... Ama doktor da bir insan evladı işte sıkıntıları acıları neşesi öfkesi mutluluğuyla... Deliliği sululuğuyla... Narinliği kırılganlığıyla. İçindeki büyümeyen çocuğu çocuklarına akran analığıyla... Kişi ne denli duyarlıysa çevresindeki yaşama nasıl kırılgansa o kadar yatkındır deliliğe. Çünkü bu acıtan acıtmaktan zevk alan yaşamla sadece gülerek başa çıkabileceğinin ayırdındadır. Zaman zaman gücü tükenip hüzünlere teslim oluyormuş gibi görünse de çevresinde topladığı ruhdaş delilerinin de desteğiyle -deli deliyi mutlaka bulur ruhundan tanır- toparlanır gülümser yine. İçindeki büyümeyen çocuk tutar kaldırır elinden tökezlediğinde beraberce dizlerini silerek koşmaya devam ederler. Bu kitap o çocuğun güldürdüğü oyun tozu elleriyle gözyaşlarını sildiği doktorun gözleri sözleri öfkeleri hüzünleri -ve illa- gülümsemeleri... Kader Çekerek