İstanbul'u kimi zaman şuna ya da buna benzetiriz (ah şu lanet olası köprü klişesi Doğu ile Batı'yı bağlayan!) kimi kez de İstanbul bizi kendine benzetir. Demir yumruğuyla nakavt eder. Hırsıyla erken yaşlandırır hayatının baharını kışa çevirir. Kör bir bıçakla kesercesine yavaş yavaş boğazını sıkar seni kara sularının en diplerine çeke çeke boğar. İstanbul gözüpektir asla yakanı bırakmaz. Elinden sıyrıldığını sandığın anda bir bakarsın karşındadır İstanbul şeytani bir gülümsemeyle nanik yapıyordur.
İstanbul'a dair emin olduğumuz tek şey varsa o da şuur: Bu şehirden müthiş hikayeler çıkar. Sonuçta İstanbul'la başa çıkmak kolay değildir içinden geçen her karakter ister istemez bu şehirle cebelleşmek zorunda kalır. Tam da bu öykülerde okuyacağınız gibi...