Atatürk'ün sofra hayatı üzerine şimdiye kadar çok konuşuldu. Bu sofranın manevi gıdası ile filizlenen beslenen Atatürk'ün iç dünyasına nüfuz edip onun ruhi tepkilerini yakından izleyen insanların gözlem değerlendirme ve anlatımlarının da önüne geçerek hatta bu sofranın felsefesini ve işlevini anlamadan olayların geçtiği düne göre değil bugüne göre eleştirenler tartışanlar bile oldu oluyor.
Atatürk'ün sofrası gerçekte Atatürk'ün felsefesini de yansıtan Türk bağımsızlık ve devrim tarihinin genel bir portresi idi. Bu sofra bir yeme içme ve eğlenme sofrası değil; bir iradenin ve bir devrimin sofrası idi. İnsanlık tarafı da çok üstün olan Atatürk'ün sofrası büyük devrimci büyük devlet kurucusu Atatürk'ün askerlikten siyasete ve kültüre kadar her alanda bir danışma tartışma ve çalışma sofrası idi. Ve bu sofra Türk milletinin uygarlık düzeyi üstüne çıkması hedefine ulaşma çalışmalarının ana merkezi idi.
Yeni Türk devletinin kuruluş düşüncesi bu sofrada ortaya kondu tartışıldı. Türk yurdunun savunulması ve Türk milletinin kurtarılması çalışmaları burada biçimlendi ve uygulamaya kondu. Milli egemenlik ve onun en belirgin biçimi olan Cumhuriyet'in demokratik bir Cumhuriyet olması da bu sofrada ele alınıp tartışıldı. Yurdun kalkınması sofranın başlıca konularından oldu. Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün kurumları ile modern bir devlet haline gelmesi ve Türk milletinin de bütün alanlarda çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarılması yine bu sofrada hedef olarak ele alındı. Türk milletinin tarihinin aydınlatılması ve yükseltilmesi Türk dilinin sadeleştirilmesi zenginleştirilmesi ve kamuoyuna bunların belirtilmesi Türk kültürünün geliştirilmesi bu sofrada konuşuldu.
"Bu Sofrada Ben Varım" Atatürk sofrasının 1899-1938 yılları arasında tam kırk yıl süren ünlü sofra geleneğini ve bu sofrada yaşanan anıları kapsamakta ve sofrada beliren ve biçimlenen Atatürk felsefesini vermeyi amaçlamaktadır.