Edebiyatımızın sayfalarında Sevim Burak bir kuyruklu yıldız gibi parlayıp duruyor. Kimileyin görüş alanımızın dışına çıkıyor ama gökyüzünde yine görüneceğini mutlaka görüneceğini biliyoruz. Bir dergide mektuplarından seçmeler okudum. Üzgün ölümcül bir öfkeyle konuşuyordu. Bu mektup örneklerinde büyük bir küskünlük duyumsanıyor çocuksu heyecanların tersine. Umduklarını bulamamış olmanın tedirginliği dahası korku yok edilmek yazıda çizide soykırımına uğramak korkusu dehşet verici bir endişe... Gözlerini ellerini yok sayanlardan öç alabileceğini söylüyor. Mektuplar söylentilere bakılırsa suçlamalar sövgüler ithamlarla yüklüymüş. Yayınlanmaması daha doğruymuş... Böyle düşünmüyorum. Çünkü bu mektuplarda Sevim Burak'ın kimler için neler söylemiş olduğunu okumayacağım. Yalnızca sözcükler gizemli puslu erinçsiz sözcükler gönlümü çeliyor. Sürüp gitmiş karabasan biz okurlara kendi azap kapılarımız için bir kılavuz olamaz mı?