Dostoyevski'nin insan psikolojisiyle ve metafizik problemlerle ilgili olduğu söylenen büyük romanlarıyla edebiyat dışı politik eserleri (Bir Yazarın Günlüğü Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları vePuşkin Üzerine Konuşma) arasına bir duvar örülmektedir.Dostoyevski'nin Batı eleştirisini ve Rusya'nın gelecekte oynayacağı rolle ilgili öngörülerini dışarıda bırakan psikolojik-metafizik temalar onun bütün insanlığa hitap eden evrensel yanı olarak görülmekte Batı konusundaki fikirleriyse politik önyargılarıyla ilişkilendirilerek bir Rus milliyetçisinin gazete sayfalarındaki hezeyanlarına indirgenmektedir. Halbuki Batı eleştirisi Dostoyevski'nin özellikle Sibirya sürgününden döndükten sonra yazdığı eserlerin bütünündeki ana temadır. Batıyı dinsel siyasal ve toplumsal temelleriyle kapsamlı bir analize tabi tutan Dostoyevski romanlarında sıklıkla karşımıza çıkan felsefi-metafizik görüşlerini hep Batının siyasal durumu ve geleceği hakkındaki tespitleriyle ilişkilendirmiştir. Dolayısıyla Batılı eleştirmenlerin Dostoyevski'nin metafizik fikirleriyle Bir Yazarın Günlüğü'ndeki siyasal makaleleri arasında gördükleri çelişki genel bir Batı sorunu bağlamında ele alındığında çözülebilmektedir. Türkiye aydınlarının Dostoyevski'yi Batı kanalıyla tanıması ve Batılılar gibi okuması gerek Dostoyevski'nin gerçek bağlamı içinde anlaşılmasını gerekse bizim sorunlarımızın anlaşılmasına faydalı olacak şekilde tartışılmasını engellemiştir. Cemil Meriç Dostoyevski'yi Batının bütün romancılarından daha iyi anlayabileceğimizi çünkü Dostoyevski'nin toplum olarak yaşadığımız neredeyse bütün dertleri düşünmüş olduğunu söyler. Hatta Doğu ve Batı'nın muhasebesini yaparken de bu büyük romancıdan cesaret aldığını belirtir. Ne var ki Türk aydınının Dostoyevski okumalarında bu duyarlılığa sahip olduğunu söylemek güçtür. Dostoyevski'de Batı Sorunu işte bu boşluğu doldurmaya adaydır.