Atalarımız dinsel davranış ve düşünüş şekillerini hangi toplumsal koşullar altında kabul etmek zorunda kaldı?
O dini ritüellerin kökenleri neydi ve nesilden nesile aktarılarak bugünlere nasıl ulaştı?
Binlerce yıl öncesinde kılıç zoruyla dayatılan dinler toplum yöneticilerinin güçlerine güç katarken insanlığı düşünsel anlamda nereye getirdi?
İnsanlık akılla açıklanamayan kavramlara boyun eğerek kendisini ne kadar kurtardı? Onları kabul etmeyen çok az sayıdakiler benimsedikleri bilimsel akıl yolunda insanlığa ne kadar yararlı oldu?
Belki de insanlar binlerce yıldan beri Tanrı'nın elinde oraya buraya çekiştirilen birer oyuncak olageldiler. Ne dersiniz?
Bu soruların yanıtları kuşku yoktur ki önyargısız ve tarafsız bir tutumla yine onların oluşturduğu tarihte aranmalıdır.
Sömürülmesine susup köle olmaya devam mı etmeli insan yoksa daha da aydınlanarak o yükü atmalı mı sırtından?
Halil İbrahim Ay Tanrı'nın Oyuncakları'nda Tanrı sorgulamalarının sonuna ulaşıyor. Gerçekten tüm okurların kafalarını ilkin alabildiğine karıştırıyor. Lakin çok geçmeden bu karışıklığı tuhaf bir intizama dönüştürerek ferahlık sunuyor. Tanrı'nın Oyuncakları'nı okumak bile başlıbaşına gizemli bir serüven.