Biri Gırnata'nın Endülüs'ünden diğeri İran'ın Kaşan'ından; biri Franco'nun şairleri daha 38'inde kurşuna dizdiği yerden diğeri erdem ve haysiyet erlerinin Nasıreddin Şah'ın emri ile Fin Hamamında bileklerinin kesildiği yerden; biri Akdeniz'in zeytinliklerine yansıyan ay ışığıyla kelimelerin ruhlarındaki şiiri gören diğeri kum çölünün tarihten eserek zamanın kül tutmuş doğasına şiirle varan iki yalnız: Lorca Sepehri.
Biri hiç bir zaman İspanyalı olamamış ve çingene kızlarının belirsizliğe yolculuklarında ayı yoldaş ışığının yansıdığı zeytinlikleri ise hem mezar hem de yurt edinmiş bir boğa şair; diğeri doğduğu yer olan Kaşan'ı çoktan kaybetmiş ve bu yüzden gecenin kıyısında kendine bir ev inşa etmiş doğa şairi.
Biri daha 1918'de burjuva sınıfını yeryüzünü şiirle doldurmuş olan İsa'yı katletmekle suçlayan ve "İspanya'da ölüler başka yerlerdeki ölülerden daha canlıdır" diyen Lorca; diğeri bir menekşenin önünden geçerken ona selam vermeyen ademoğlunu kalbindeki kabesini ve kavun kabuklarından oluşan seccadesini unutup kendine habire kıble ve namazgah arayanı kınayan Sepehri.
Biri suyun üzerinde sallanan çingene kızın yeşil rüyasında Cibril'ini arayan bir Mesih diğeri zamanlar arkasında uyuyan babasının elinden yitik tabiatın ve sokakların saflığında bütün bilgi ve iktidar arzusunu bir kenara atan sürekli çocuk kalabilen vahyin bekçisi Ali.