Şimdi düşündükçe ilk verilen kararların "doğru ve vazgeçilmez" olması gerektiğini görüyorum. Sınavlarda özellikle fizik matematik problemlerinde ya da çoktan seçmeli sorulara verilen yanıtlarda hep ilk yaptığınızın DOĞRU çıkması gibi bir durum geçerliydi. Yaşama dair değil de maddesel bir planlama ya da başka deyişle elindekilerle hayatı en güzelinden sürdürme gailesiydi esas olan ve bilmediğim bu yolda her gün yeni şeyler öğrenerek ilerleyecektim. Ama bu henüz çok gizliydi; kendime bile açıklamaktan çekindiğim kaygılandığım bir sırdı bu. İçin için kıkırdıyor aklımdan edepsiz şeyler geçer gibi utanarak düşünüyordum hep. Bana bir çeşit ahlaksızlık gibi gelmişti veya içimde nasıl bir şeytan saklamış ve bunu açığa çıkartmamıştım diye de acı acı şaşırıyordum...
***
Ben çalışmayı hiç sevmemiştim. İş yaşamında zevk aldığım keyiften kudurduğum hiç olmamıştı. Böyle bir ruh hâli zaten olamazdı büsbütün yalandı kandırmacaydı. Bu âlemden çekilmem; yerimi isteyenlere bırakmam ve birtakım pozisyonları işgal etmemem en dürüstçe davranış olacaktı. Hem zaten "hiç kimse vazgeçilmez değildir" dememişler miydi? Onlar değil de ben vazgeçsem ne değişirdi? Kaçıp sığındığım bu yeni dünyamdan haberler iletmek ise namus borcumdu. Oturdum ve yazdım.