Düşününüz giderken bir zarf içinde iki bin dolar lütfetmişler bununla koskoca bir saray halkı hangi bir otele yerleşir hangi masrafı karşılayabilir. Biz de başka hükümdarlar gibi giderken ve gitmeden evvelâ hazineden pek kıymetli mücevherleri kaldırabilirdik amma memlekete mal olmuş şeylere el sürmeyi vicdansızlık addederim.
Sonra arkamızdan neler işitmedik. Yok! Biz hainmişiz biz Milli Mücadele'yle asla ilgilenmezmişiz biz düşmanla işbirliği etmişiz bütün bunların aslı esâsı yok! (...) Bana gelince Allah da bilir Peygamber de yarın şefaat edecektir. Oğlum Ömer Faruk'u Anadolu'ya gönderdim. Maksadım İstanbul'dan kaçıp Anadolu'ya gelmek İslâm mücahidlerinin başına geçmek ve bütün âlem-i İslâm-ı ayağa kaldırmak idi. Amma ne yapayım ki oğlumu İnebolu'dan çevirdiler. Teklifimi reddettiler. O zaman bize İstanbul'da işin sonuna kadar oturmak düştü.
Millî zafere bir çocuk gibi sevindik. Mustafa Kemal'i kucaklamak hattâ Paşam kızımı O'na vermek bile istedim fakat kimse bunu anlamak istemedi. Mustafa Kemal Paşa'nın Refet Paşa'ya:
"-Ben Enver Paşa olmak istemem!' dediğini söylediler amma biz kendisini Enver Paşa yapmak istememiştik!"