bir yaprağın ilk dokunuşunu suya
yırtılan ağzımın ipi kopan uçurtmasını
cebimde taşıdığım o küçük limanı
yakamda taze gül acemiliği ile
binip hayal geminin mavisine
gecenin boynunu yontan kentin kıyısını
serin ve ıslak rahmine düşen cenini
yazı kuşu yaban taşı sözcüklerin mürekkebini
gittim sonra suları ödünç alıp
adını fısıldayan ağacın gölgesine
seslerinin kadifesinde
kâğıt helva inceliği taşıyan çocukları
yıllanmış masanın epriyen ayağını
ayrı zamanları birleştiren kitapların dipnotunu
bir günün kendine uzamasını
çimenler arasında yükselen duvarı yıkılan
tersyüz edilmiş yüzünü ürkek
ürkek bakışlarıyla birbirine kanatlanan kuşları
geldim sonra suları ödünç alıp içine
düşen ilk yaprağın adını fısıldayan sesine