"Diyarbakır düzünün ortasında bir tren istasyonu. GEYİK.
Allahın bol insanın kıt olduğu bu istasyonda İzmir'de yetişmiş 22-23 yaşlarında genç bir hareket memuru. Bir yanda yoksunlukla diğer yanda doğayla insanla toplumla ve de kurallarla inadına bir çatışma ama barışık.
Yalnızlığın bunaltıları içinde ezilmenin ağır yükü geriye dönüşlerle anılarla İzmir'i yaşamanın dayanılmaz sancıları... Gerçek yaşamla imgesel yaşam arasında amansız bir aykırılık.1943-1955 İzmir'inden kesitler... Şimdilerde adları tarihe karışmış mahalleler insanlar hatta külhanbeyler...
Trenler... "Kara tren gelmezm'ola düdüğünü çalmazm'ola..." "Tren gelir hoş gelir odaları boş gelir..." v.b. türkülere konu olmuş Anadolu ekininde kopmaz bir yer edinmiş trenler... İnsanlara umut kavuşma heyecanı uygarlık ve hatta haber taşıyan trenler.... Yani aslında trenler en az bu nedenlerle kara değil de beyazdır?...
Sevginin harman olduğu amma aşkın ya da aşkın yittiği umutsuz bir ortamda aşk denli açlığın da gerçekliği..."