Denizyıldızı öyküsünü ilk okuduğumda burun kıvırmıştım. O zamanlar toplumsal çözümlerin tek çözüm olduğuna inanırdım. Tek bir denizyıldızını kurtarmanın ne anlamı olabilirdi ki? Hele ertesi hafta bu denizyıldızının yeniden kendini kıyıda bulma olasılığı çok yüksekken. Peki denizyıldızı niye karaya vuruyordu? Aslında sorulması gereken soru buydu. Derindeki cevabı bulmadan da bu sorunu çözmek zor görünüyor. Belki kıyıya yaklaştığında dalgalar onu sürüklüyordu veya gel-git nedeniyle sular çekiliyordu... O zaman niye kıyıya yaklaşıyordu? Denizyıldızının doğasını tam olarak anlamadan bu soruya verilecek cevaplar yine eksik kalacaktı. Bir insan denizyıldızının doğasını nasıl bilebilir ki? Belki kıyıya yakın yerlerde daha kolay beslenebiliyordu. O zaman denizyıldızı içinde bulunduğu denizi yeterince tanımıyor kendini de yeterince tanımıyordu. Oysa doğa ona içinde yaşadığı denizde nasıl yaşayacağını öğretmiş olmalıydı. Demek ki doğanın bize öğretmedikleri de vardı. Sibernetik ve ondan türeyen Sistem Düşüncesi bize doğanın öğretmediği ve düz mantık yürütmeyle anlayamayacağımız karmaşık sistemleri çözmenin yollarını öğretiyor. Niye birtakım çarkların içinde kıvranıp durduğumuzu niye her seferinde kıyıya vurduğumuzu anlamamızı sağlıyor. Ama bunu bilmek de yeterli değil. Özellikle kıyıya vurduktan sonra. NLP burada devreye giriyor. Denize nasıl geri dönüleceğini nasıl denizde kalınacağını denizin keyfini çıkarmayı ve denizden öğrenilecek daha bin-lerce şey olduğunu söylüyor. Sadece söylemiyor bunu da yapıyor. Benim şu andaki mesleğim denizyıldızlarını denize geri atmak. Ama atarken derinlerde nasıl yaşayacağını da öğretmek. Böylece yeniden kıyıya vurmuyorlar. Yüzlercesi şu anda bunu başardı. Belki onları gören diğerleri de bunun mümkün olduğunu anlayacaklar. Ve belki de birbirlerine derinlerde yaşamayı öğretecekler. Şairin diyeceği gibi
Bir denizyıldızı gibi hür ve bir mercan adası gibi kardeşçesine...