"Altan'ın ışıl ışıl beyaz beyaz dişleri bir göründü mü güneşe çıkardı duvarlar dolaplar ve masa... Çekik gözlerinin delici bakışlarında pişerdi yumurta öyle yakıcıydı... Sesini duyunca diklenirdi mutfak penceresinin önündeki sardunyalar. Bir küçücük dokunuşunu gözlerdi tezgâhlar. Bir başka çıkardı tabağa çarpan çatalın sesi burada. Şimdi sessizliğin sesi hâkimdi dört bir yanına bu yerin. Hâlâ böyleydi. İki aydır böyleydi..."
* * *
İkisi de göremiyordu gözyaşları tutmuştu gözlerini. "Aşkım!" diyordu biri "Sevgilim!" diyordu diğeri. "Hasretinden bittim!" diyordu biri "Delirmek üzereydim!" diyordu öbürü; birbirlerinin sözcüklerinin tamamlamasını beklemiyorlardı.
* * *
"İstanbul'da Ortaköy'deydi. Ayağının altında güvercinler önünde deniz üzerinde martılar arkasında kahveler kahvelerde bardaklardaki şekerleri karıştıran kaşık sesleri önünden ya da arkasından yürüyen kızların erkeklerin gençliğin küçük büyük cümleleri ruhunda özgürlük ve aklında Derin. Derken tam da zamanında gelmişti; ezan sesleniyordu denizdeki ve karadakilere... Galiba uşşak makamında..."