Bir darbeyle uçuruma savrulan koca bir gençliği ve hiç yere harcanan bu hayatların enkazında yaşama tutunmaya çalışanların çektiği tarifsiz acıları anlatıyor bu roman.
Binlerceden sadece biri olan eylül mağduru Bebek'i kuşatan anafora okur olarak kapılmamak mümkün değil. Aşk ve ayrılığın fonunda belirginleşen darbe sorgusu bu romanı mutlaka okunması gerekenlerden kılıyor.
Savaşacak adamlarla yönetecek adamlar birbirine karışmıştı ülkesinde. Devrimci bir mimar yalın ayak resmediyordu onu; çok uzağa gidememesi için. Alt kattaki odalarında kapağı çiviyle çakılmış bir sandık vardı; adına "fakülte" dediği. Bu hikâyenin geçtiği zamanı hiç sevmemişti. Seksenli yıllar yetmezmiş gibi bir de Çernobil patlamıştı; ama yinede bakmadan edememişti bir NATO askerinin gözbebeklerine. Yalanları çoktu masalları tarifsiz. Sakız şişirip"Bu senin düştüğün uçurum."diyordu komşusunun siyasi deli oğlunu sandalyeye bağlarken. Kaçmak istediğinde garajdan çıkan ilk otobüse binerdi cebinde asgari ücretten kalan birkaç kuruş ile.
İzmir aşk şehriydi; denizci hep âşık. Ve bir denizci bütün bildiklerini unutturmuştu "Denizcinin şapkasını takan kadın denizci tarafından öpülür."geleneğiyle.