Bu romanda herkesin gözleri lacivert. Hiç lacivert göz görmedim ama lacivert gözleri severim. Lacivert gözlerin derinliklerinde bilinmeyen diyarlardan maceraperest seyyahların getirdiği anlamlar yatar. Bence tabii... Dışarıda cıvıltılı bir ilkyaz güneşi tazelenen ve yeniden doğan dünyanın yeşillikleri üstüne işveli bir salıntıyla sıcacık altın tozları serpiştiriyor. Ben senin için ey kari bir roman yazıyorum. Kapı çalınıyor. Kim geldi acaba? Kimi istersem kimin ismini yazarsam o gelir. Yazmanın bu yararı var işte küçük bir işaretle canımın istediğini getiririm. İstersem fikrimi değiştiririm. Kim ne yapabilir? Hadi bakalım kapının zili çalmadı gelen giden yok. Tamam mı?
Yoo tamam değil çünkü fikrimi yeniden değiştiriyorum zil çalıyor ve Ali yani kardeşim geliyor.
Karşımdaki koltuğa oturuyor bir yandan da önümdeki kağıtlarla daktilo makinesine şöyle göz atıyor.
-Ne yapıyorsun?
-Roman yazıyorum.
Haksız yere azarlanmış bir çocuk gibi bir an irkilerek anlamadan bakıyor yüzüme.
-Niye?