Beni azdıran yörüngemden çıkaran Özlü yazara üstü örtülü ne hikâyelerim henüz tanımadığım ne kahramanlarım var benim de diye gönderme yapacaktım. Kitaplarını defalarca okumuştum beni peşi sıra sürükleyeceğinden habersiz korkusuzca arsızca. Okunacak daha onca kitap görmediğim yüzlerce yer varken biriktirdiğim bütün parayla kendimi Aralid'in aşk şehrine kahramanım olmaya fırsat bulamadan hayatımdan çıkan babamın gömüldüğü Trieste'ye giderken bulmuştum üstelik onun da en çok sevdiği tren yolculuğunu yaparak; bir zamanlar sonsuzluğunu keşfettiği raylardan istasyonlardan köylerden geçerek. Babam anılarımda birikmeye bende böyle köklenmeye karar vermişti. Kahramanım olmayı belki de bilerek reddetmişti. Saygı duyuyordum yoluna. Soru sormam gerekiyor muydu rötarlı yolculuklar için? Babamı bulmuş mu olacaktım asıl bulduğumda mı kaybetmiş? Neden nasıl gelgitleri yaşamalı mıydım? Bu serüvende kimlerin izini sürüyordum? Geçmişime asılı kalmış bugünümden yarınıma taşıyacak aşkım 'Yaşasın Hayat'taki Frida gibi kök salacağım bir toprağım olacak mıydı? Aslında ne kök salması kendime bile ait olmak istemiyordum. 'Kadın ve Suç'u yazıp tamamlayacak mıydım? Yıllar önce dilek ağacına doladığım renkler gittiğim bu ülkeye aitti oralara aslında çoktan davetliydim. Derin beni beynimden kalbimden saran bir şeyler vardı şaka gibi. Yol uzun anılara gitmenin de tam zamanı...
(Önsözüyle film başlar başlamaması için bir neden kalmamıştır.)