Düşman askerleri iyi buğdayı kamyonlarına doldurdular ve götürdüler. Sonra atlan götürdüler. Atları keçileri koyunları. Tavukları ördekleri kazları. Domuzları! Ve hasat bitince erkekleri götürdüler. Erkekleri ve seçtikleri kadınlan. "Düşman o denli aç olamaz" dedi Büyükannem "bu denli fazla yemesinin nedeni bizlere bir şey kalmasın diye." Büyükannem düşman hakkında çok şey biliyordu ve ben onun konuşma tarzını sevdim. Ona ilerki gölge oyunu tiyatromda bir ortaklık önerdim ama o "Ben seyirci olmayı yeğlerim" diyerek reddetti. Düşman kayıtlar tuttu gidüecek yer haritaları çizdi ve rehineleri uzağa yolladı. Her zaman var olan fakat hemen hemen hiç kullanmadığımız hatta varlığından bile haberimiz olmayan sözcüklere alışır olduk: zorunlu işçilik çalışma kampları toplama kampları ölüm kampları işkence odaları gaz odaları ölüm odaları. Kamplar ve odalar. Spanos Amca Nisanda öldü ve kardeşi Zoe Teyze birkaç gün sonra onu izledi. Mahallenin kızları Zoe Teyzeye yıllar önce gençken ve evlenmeyi umud ettiği zaman işlediği gelinliği giydirdiler ve Zoe Teyze bir gelin gibi gömüldü. Ben cenazeye bir demet papatya ile kırmızı gelincikler karışımı bir buketle gittim. Hâlâ yataktan çıkamadığı için ihtiyar öğretmen konuşma için görünmedi. Ben herkes gittikten sonra mezarlıkta kaldım ve tahta haçların üzerindeki isimleri ve tarihleri okuyarak dolaştım. Mezarlann çoğu yeniydi ölümlerin çoğu açlıktandı bazıları hastalıktan bazıları her ikisinden. Asılanlar ve kurşuna dizilenler öldükleri yerde gömülüyorlardı. Hatta birçoğu mezarlarını kendileri kazmışlardı. Kurşuna dizilmeden önce düşmanın son emriydi.