20. yüzyılın başlarında roman sanatının geleneksel çizgisinde değişiklikler sarsıntılar kırılmalar ve yenilikler yaşandığı herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Bu değişim kesintiye uğramadan yüzyılın sonlarında da devam eder. Çağdaş insanın alışık olduğu yaşama biçimini içinde yaşadığı dünyayı algılama yöntemlerini derinden sarsan iletişim bilişim ve ulaşım alanlarındaki baş döndürücü teknolojik gelişmeler sanatı sanatın bir alt türü olan yazını ve dolayısıyla romanı büyük oranda etkiler. Değişen zamanın sorunlarını anlatmak ya da değişen zamana ayak uydurmak için roman sanatı da biçimsel kurgusal ve teknik düzlemde kendini yenilemek zorunda kalır. Yoğun eleştiriler alsa da bu değişimi ve yenilikleri anlatan düşünce postmodernizm olarak adlandırılır ve giderek bütün alanlarda etkisini göstermeye başlar. Söz konusu alanlardan biri de yazındır. Düzeyli seçkinci yazın ile sıradan eğlencelik türü yazın arasında pek fark gözetmeyen postmodern yazın anlayışı; gerçekliği mutlak doğruları geleneksel anlatıları yeniden kurgulamaya başlar bu değerlerle tam anlamıyla oyun oynar; geleneksel yansıtmacı estetiğe karşı yeni yeni teknikler ve anlayışlar geliştirir. Bu yaklaşımın özünde sanatın yazının yaşamla buluşmasını gerçekleştirme seçkinci elit bir okurun yanına sıradan okurun getirilmesi ciddi içerikli yapıtlarla eğlencelik içerikli yapıtlar arasındaki farkı kaldırma düşüncesi vardır. Bu yolla geleneksel estetik anlayış ve değişmez sanılan doğrular değişir.