Kimnus böceğiyle ölüm olmayan bir ormanda tanıştım. Aslında başlangıçta ne ormanın ölümsüzlüğünden ne de tanıştırıldığım böceğin adının Kimnus olduğundan haberim vardı. Sevgili kız kardeşimle el ele ormanda gezerken kendimden habersiz ormanın büyüsüne kapılmışım. Abarttığımı sanmıyorum yaşadığım şeye ancak büyü denilebilir.
Şefkatli ve ısrarcı kollarıyla beni kuytularına çeken ormanda o güne kadar hiç duymadığım bir musikiyi dinliyor hiç görmediğim renklerle allak bullak oluyordum.
Damarlarım duyarlı bir kemanın telleri gibi titreşirken dinlediğim lezzetine doyulmaz musikinin bir parçası olmuştum sanki. Ormanın kuytularına çekilirken kaybolma korkusuyla kız kardeşimin elini hiç bırakmıyorum. O ormanı iyi biliyor dili döndüğünce bana anlatıyor.
Ellerimi çok sesli müzik gibi tutan roman gibi konuşan kız kardeşim kâh bin yıllık bir kocakarı kâh dam başlarında çatal iğneli pantolonuyla gökyüzüne mektup salan uçarı bir genç kız oluyordu. Ama eli hep elimde.