İran'da bu yıl yapılan parlamento seçimleri Hatemi'nin çevresinde toplanan reformculardan oluşmuş koalisyonun kesin zaferi ile sonuçlandı. Ancak dikkat çekici bir nokta İslam'ın bu seçimlerde hiçbir biçimde öne çıkartılmamasıydı. Ruhban kesim siyaset sahnesinden giderek çekilirken ne muhafazakarlar dinin tehlikede olduğunu öne sürmüş ne de liberaller dine dayanarak inandırıcı olmaya çalışmışlardı. BU seçimler demokrasi ve laiklik arasındaki ilişkileir ilginç bir biçimde aydınlatıyordu: Demokratikleşme acil bir sekülarizasyona ihtiyaç duymamış ama sonuçta bu sekülarizasyonu getirmişti.
İran'daki güçler dengesinin çeşitli tezahürlerini basından izleyebiliyoruz. Elinizdeki kitapta bu güçler dengesinin arka planı ve muhafazakarlarla reformcuların ellerindeki kozlar ayrıntılı olarak anlatılıyor. İran İslam Cumhuriyeti'nin geleceği ve bugünkü demokratikleşme süreci devrim öncesi dönem ve devrimi yönlendiren güçler ele alınarak tartışılırken devrimin ve İslam'ın birbiri üzerindeki etkileri sorgulanıyor. Bugünkü İran "post-İslamcı" olarak değerlendirilirken geleceğin İran'ının "sıfatsız" bir demokrasi olacağı öne sürülüyor.