Osmanlı Devleti'nden devralınan maddi ve manevi miras hemen her alanda Cumhuriyet Devleti'nin başını ağrıtmıştı.
Birbirini izleyen savaşlar Anadolu halklarının tarihsel yaşam sıkıntılarını içinden çıkılmaz çözümsüzlüklere sürüklemişti. Bu yetmezmiş gibi sayısal yoğunluğu yüksek bir kesim halk da halen eski hamamın kubbelerine takılan sesten kulaklarını ayırmamıştı.
Halkı olanlara ve her anlamdaki gelişmelere bigane kılan cehalet asırların yığıntısı olarak ortadaydı. Cumhuriyeti kuranlar ve yönetenler için taşınması zor bir yüktü.
'Din devleti' en az dört asır Anadolu Müslüman halklarını dünya dışı bırakmıştı. Kuşaklararası sosyal farklılaşma değişimsizdi.
20. yüzyılın ilk çeyreğindeki dünya siyasal panoraması insanlığın sefaleti ve ölümü üzerine kurulmakta olan rejimleri tüm dramatikliğiyle yansıtmaktaydı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin bu siyasal panoramada bir yeri vardı. Bunu çok dikkatlice irdelenecekse aynı özenle yorumlamak gerekiyordu.