Bu kitabın kurgusu ve taslağı hazırlanırken 2011 yılının ilk günleriydi. Henüz 16 yaşındaki lise öğrencisi Zelâl 15 yaşındaki erkek kardeşi tarafından 21 yerinden bıçaklanarak öldürüldü.
Ulusal basında sadece birkaç gün yer alırken dün ertesi günlerde acıklı hikâyelerin ardı arkası kesilmedi. Göz gezdirdiğimiz haber sütunlarında töre cinayetlerine rastlamadığımız günlerin sayısı azaldıkça azaldı. Kimi zaman bir kaldırım taşında üzeri gazete kâğıtlarıyla örtülmüş bir kadın cesedinin cılız sesini duyar gibi oldu birileri. Akabinde istatistikler yenilendi yeni politikalar geliştirildi toplantılar düzenlendi. Soru biriktirilerek çözüm aranmaya çalışıldı. Köküne en giriftine ve bilinmezine doğru inmekti sözde amaç; ama hep görünürde yüzeyde kaldı.
Suç kendiliğinden türememişti kuşkusuz; zaman mekân tarih kültür din etik normlar derken ortak noktalarda uzlaşıldı cezalar belirlendi hatta kavileştiği söylendi. Ancak sorgusuz bir gelenek haline gelen "töre ve namus" kavramları karşısında kanunlarımız günbegün aciz kaldı.
Okuyacağınız bu kitap sadece birkaç kadının öyküsü değil kendi seçimi olmadığı halde kadın olarak dünyaya gelen ve sırf bu yüzden ölümle cezalandırılan bütün kadınların öyküsü. "Zelal"in adı sadece imge oldu adının anlamı taşıyan kahramanımız "Duru" gibi...
Sizler bu sayfaları çevirdiğiniz sırada bir kız çocuğu daha dünyaya gelecek. Okumaya ara verip "sonra devam ederim." diyerek ayraç koyduğunuzda; bir kadın daha "kadın olmak" suçunun bedelini canıyla ödemek üzere kuytu köşelere çekilecek. Namus nöbetçisi küçük katilimiz ise tetikte vur emrini bekleyecek.
"Birkaç satır ve birkaç kadın." Alıştırıldık mı yoksa yavaş yavaş ve süreğen devam eden cinayetler silsilesine? Alışılmasın; akıllara çakılsın zihinlere kazınsın diye yazıldı bu kitap. Umuyoruz ki "DURUn ya da durDURUn!" diyebilsin ilgili ilgisiz; insan olduğunu varsayan herkes.