Ortaokul avlusunda 13-14 yaşlarında birbirini ve aşkı tanıyan iki çocuk Hulusi ve Fatma'nın ilişkileri ayrı kentlerdeki yatılı okullara gönderildikleri ve ayrı yerlerde meslek hayatına başladıklarından uzun süre kesilir. Fakat sevgileri birbirlerinden habersiz- daha da gelişir olgunlaşır.
Genç ormancı Hulusi çiçeği burnunda bir öğretmen olduğunu bildiği Sarı Fatma'sını arar ve sonunda bir rastlantı sonucu bulur.
Zamanın ve ailelerin uygun gördüğü biçimde nikâh nişan ve düğün 6 ay içinde gerçekleşir.
Fakat yeni evlilerin yaşamı ayrılıklarla örülmüştür. Meslek ve görev farklılıkları Hulusi'yi dağlarda at sırtında koşturarak ormanları korumaya Fatma'yı da köylerde kız oğlan çocukları hatta yetişkinleri eğitmeğe dolayısıyla ayrılığa mahkûm etmiştir sanki. Fakat her ayrılık aşklarını pekiştirir her buluşma mutluluğun doruklarına ulaştırır genç evlileri.
65 yıl boyunca gücünü hiç eksiltmeyen bir aşkı iki devlet memurunun en güç şartlar altında yılmadan durup dinlenmeden doğru bildikleri yolda inatla çalışmalarını bir de annesini küçük yaşata kaybeden bir kızın yüreğinde hiç dinmeyen sızıyı anlatmaya çalışıyor bu roman.
1944'ten başlayıp geri dönüşlerle 1932'ye uzanan ve 1962'ye dek süregelen yaşam bölümünde yer alan olaylar yerler ve kişilerin çoğu gerçek olmakla birlikte olayların oluşum biçimi ve tarzı kurgudur.
Kitabin kuru bir biyografi olmasından kaçındığım için kesin tarihler vermedim. Kahramanların yaşantısına eşlik eden ve bu yaşantıyı etkileyen o günün sosyal ve politik olaylarından kestirilebilsin istedim hangi yıl ve günlerin söz konusu olduğu. Ayrıca bu olayların gerçeğe uygunluğundan çok o günkü şartlarda kahramanlarımız açısından algılanma biçimine önem verdim.