Güneydoğu'da görev yapan başarılı bir subayın anti-militarizme geçiş hikâyesini anlatan Her Savaş Bir Tanrı Öldürür; aynı zamanda bir oğlun babasıyla hesaplaşmasından bir erkeğin eski sevdalısından af dileyişinden ve bir insanın kendisine yeniden bir hayat kurma çabasından söz ediyor.
Sandalye romanında bir kaza sonucu "engelli" haline gelen gencin altüst olan hayatına odaklanan Süleyman Akbulut bu kez bir askerin ölümle öldürmekle giriştiği hesaplaşmaya tanıklık etmemizi sağlıyor.
"'Neredeyse hepsi on sekiz-yirmi yaşlarında çocuklardı' dedi Yılmaz. 'Bizimkilerden onlardan bir dolu çocuk... Hiçbirimiz bir şey yapamadık. Bir dağ başında karşılaşınca yapacak bir şey de kalmıyor zaten; iş işten geçmiş oluyor. Öldürmek zorundasın; ya sen onu ya da o seni. Anlatsan vatanın için öldürdün diye avuturlar seni. Ama gelsinler ve bunu öldürdüğüm yirmi yaşındaki birinin cesedinin yarı açık gözlerine bakan vicdanıma anlatsınlar!'"