Murdoch'ın ilk romanı olmasına karşın en başarılı yapıtlarından biri olarak değerlendirilen Ağ hayatını ucuz romanlar çevirerek kazanan bir yazarın geçmişiyle ve kendisiyle hesaplaşması üzerine odaklanıyor. Murdoch bu yazar özelinde insanın rastlantıları ve öteki insanları dikkate almadan kendi hayatını kendi tasarılarına göre ne ölçüde yaşayabileceğini sorguluyor. Yazarımız geçmişinde çok önemli bir yer tutmuş olan dostları ve daha önemlisi aşklarıyla tekrar yüz yüze geldiğinde peş peşe çok eğlenceli bir sürü bocalama anı yaşar; her şeyi yanlış anlamış kimseyi doğru dürüst tanımayı becerememiştir.
En sonunda kendini kendi hayal ve düşüncelerinden oluşan bir ağın içine kapattığını anlar. Bu yakıcı bir aydınlanma anıdır; ama yıkıcı olmaz. Diğer insanları kendi tasarımlarına indirgenemez tekillikleri içinde gördüğü her şeyi bilme ve denetleme tutkusundan vazgeçip sadece sevmeyi Öteki'ne açılmayı denediği anda Sanat'a da ilk kez gerçekten açılabileceğini kavrar.
Meslekten felsefeci olmasına karşın edebiyatın ahlak meselelerinin ve insan ilişkilerinin olağanüstü karmaşıklığını daha iyi ilettiğini düşünen Murdoch sanat/hayat zorunluluk/rastlantısallık genellik/tikellik hakikate ulaşmak için benliğin ötesine geçme gibi temaları müthiş sürükleyici bir olay örgüsü içinde ve son derece incelikli bir mizah duygusunu besleyerek işliyor.
Çok meraklanacak çok eğlenecek çok düşüneceksiniz.